23 Temmuz 2005

Biz Basın Emekçisiyiz, Okumanın ayrıcalık haline getirildiği ülkemizde "okumuş" ve "okutmayı" hedefleyen insanlarız. Üzerimize düşen sorumluluk nedeniyle bu ülkenin aydınlarıyız. Bununla birlikte emek sömürüsünün ne anlama geldiğini bütün işçiler gibi bilen, sömürüyü yaşayan fikir işçileriyiz. Neo-liberal politikalar sonucu bütün emekçi kesimler gibi örgütsüzleştik, örgütsüzleştiriliyoruz. Mesleğimizin kritik konumu ise bu süreci daha da hızlı ve sert yaşamamıza neden oluyor.Mesleğimiz, bizlere gerçekleri topluma iletme sorumluluğu vermektedir. Oysa içinde bulunduğumuz medya, bugün gerçekler karşısında ya sermayenin borazanlığını yapmakta ya da üç maymunu oynamaktadır. Bizleri ise bu oyuna hizmet etmeye zorlamaktadır. "Haber almak" bütün toplumlar için haktır! Toplumlar ancak ve ancak bu hakkı kullanabildikleri takdirde kendi geleceklerini değiştirmek üzere adım atabilirler. İşte burada en büyük sorumluluk "haberi veren" bizlerindir!"Türkiye sömürgeleştirilmektedir." İçinden geçtiğimiz süreç ancak bu şekilde açıklanabilir. ‘Müttefik' ABD'nin ülkemiz üzerindeki söz hakkı iddiası elbette çok eskilere dayanmaktadır. Bugün ise "neo-liberal saldırı organizasyonu" Avrupa Birliği, iktisadi, siyasi ve kültürel olarak topraklarımıza nüfuz etmektedir. Siyaset-sermaye-medya üçgeni de burada rolünü başarıyla oynayarak bu bağımlılık ilişkilerini el birliğiyle meşru ve kalıcı kılmaya odaklanmıştır. Medyanın bu koşullardaki rolü ise AB'ne uyum politikalarının "cennet" vaat ettiğini topluma empoze etmektir. Oysa açıkça görülmektedir ki emekçi halkın bugün içine sokulduğu cehennemin en büyük mimarlarından biri Avrupa Birliği'dir:1 AB'nin işsizliği ortadan kaldıracağı yalandır. Almanya 72 yılın en yüksek işsizlik oranlarıyla boğuşmaktadır. Yabancı işçileri ücretleri aşağıya çekmede kullanan AB, göçmen işçilere karşı ırkçılığın yayıldığı üye ülkelerde artık emeğin serbest dolaşımına da izin vermemektedir. Öte yandan AB'nin işsizliği azaltmaktan anladığı, işçileri esnek istihdamla sefalet koşullarında çalıştırmaktır. 2 AB'nin sosyal güvenlik getireceği yalandır. Bugün AB ülkelerinde sosyal güvenlik ve iş güvencesi saldırı altındadır. Sendikalı sayısı hızla azaltılmakta ve iş güvencesi ortadan kaldırılmaktadır. AB ülkelerindeki basın emekçileri de haklarını gasp eden saldırılara karşı mücadele etmekte, gazetelerde ve televizyon kanallarında grevler yapılmaktadır.3 AB'nin demokrasi getireceği yalandır. AB üyesi İrlanda'da, Nice Antlaşması kararlarının ulusal referandumda reddedilmesi üzerine AB "kabul edene kadar referandum" kadarı almış ve alınan kararları İrlanda halkına zorla kabul ettirmiştir. 4 AB'nin ekonomiyi düzelteceği yalandır. Özellikle 2001 krizinden sonra IMF'nin ne demek olduğunu acı bir biçimde öğrendik. Brezilya ve Arjantin IMF'den kurtulmaya çalışırken AB, tüm raporlarında bize "IMF politikalarını uygulamak zorundasın" demektedir. Emperyalist sermayeyi temsil eden IMF'nin yönetiminde, AB ülkelerinin toplam oy oranı ABD'den bile fazladır. 5 AB'nin ülkemizi kalkındıracağı yalandır. İşsizliğin artmasının ve tekelleşmenin başlıca kaynağı olan ticarette "serbest rekabet" koşulları, AB'nin Lizbon Stratejisi'nin temel hedefidir. Bu Strateji uyarınca Türkiye'den SEKA gibi kamu işletmelerinin yerini yabancı kağıt tekellerinin alması, SSK hastanelerinin satılıp özel sağlık sigortasıyla paralı sağlığın yaygınlaştırması istenmektedir. AB'nin "kalkınma"dan anladığı piyasa anarşisidir. 6 AB'nin sosyal refah getireceği yalandır. Bu ülkenin emekçileri, AB'ye uyum sürecinde çıkarılan İş Yasası'yla iş güvencesini, kıdem tazminatı hakkını kaybetti, esnek çalışmaya mahkum edildi. Şimdi ise "sosyal güvenlik reformu" adı altında emekçilerin primleriyle yapılmış hastanelere el konuluyor, eğitim daha fazla paralılaştırılıyor. 7 AB'de bize söz hakkı tanınacağı yalandır. Küresel neo-liberal saldırı, ülkelerin egemenlik haklarının tümüne göz dikmiştir. AB Anayasası, egemenliğin devrini resmileştirmekte ve ‘paranın saltanatı' olan kapitalist sistemden çıkmayı yasaklamaktadır, 8 AB'nin barışçıl bir birlik olduğu yalandır. Türkiye ordusu ‘Türkiye'nin en iyi ihraç malı' olarak tarif edilmekte, AB de Türkiye'nin askeri gücünü emperyalist operasyonlarda kullanmak istediğini ifade etmektedir.Kamuoyu bu basit gerçeklerden bile habersiz bırakılmakta, bizlere biçilen rol ise perspektiften ve nesnellikten uzaklaşarak toplumun haber alma hakkını gasp etmek olmaktadır. Gerçeklerin tam da ortasında yer alan bizler, mesleğimizden kaynaklanan sorumluluğumuzu yerine getirmeli ve emekçi olmamızdan kaynaklanan gücümüzü ortaya çıkarmalıyız. Bugün ülkemizde hukukçulardan, öğretmenlere, sağlık emekçilerinden, işçilere tüm yurtsever kesimlerin kurduğu inisiyatifler Yurtsever Cephe'yi örmektedir. "Artık netleşme zamanıdır" diyen bütün emekçi kesimlere açık olan Cephe, sermayeyle uzlaşmaya, örgütsüzleştirmenin aracı olan sivil toplumculuğa, bu düzenin yeniden yapılandırılmasını sağlayacak her türlü eylem ve söyleme kapalıdır. Bizler, bütün basın emekçilerini inisiyatif almaya ve bu Cephe'nin bir parçası olarak bütün yurtseverlerle birlikte saf tutmaya çağırıyoruz... Yurtsever Cephe Basın Emekçileri İnisiyatifi (Mİ)
http://www.yurtsevercephe.org/index.php?yazi=3410